>>>DÖVİZ TAKİBİ VE AKILLI YATIRIM İÇİN HEMEN ÜCRETSİZ KAYIT OL!!<<<
Türkiye koronavirüs salgın dönemine zaten çok bozulmuş olan ekonomik göstergeler ile yakalandı, üzerine bir de dövizdeki artış eklenince bu durum Türkiye’yi iyice çıkmasa sürükledi. Özellikle 2018’den beri yaşanan başta Türk Lirasının hızı değer kaybetmesi olmak üzere, yüksek işsizlik, küçülen ekonomi, yüksek enflasyon gibi sorunlar gittikçe hızlı şekilde sorun yaratmaya devam ediyor.
Salgın ile birlikte dünya ekonomilerinde yaşananlar Türkiye’nin mevcut sorunlarının daha fazla büyümesine yol açtı. En önemli sorunlardan birisi de döviz cephesinde yaşanıyor. Türkiye 2000’li yılların ortalarından itibaren yüklü miktarda yabancı sermayenin himayesi altına girdi. Bu dönem içinde ülkenin toplam dış borcu 470 milyar dolara kadar yaklaştı. Yüklü miktarda giren dövize bağlı olarak kurlar düşük seviyelerde hareket etti bunu sonucunda da ithalat hızla artmaya başladı. Uygulanan politikaların sonucunda Türkiye’nin üretimde dışarıdan ithal edilen girdilere bağımlılığı %70 seviyelerine kadar yükseldi.
Şimdi devir değişti. Dünyada paranın azaldığını söylemiyorum. Aksine salgın ile birlikte piyasadaki para hacimlerinde de çok önemli artışlar yaşandı. Amerikan Merkez Bankası FED’in bilanço büyüklüğü 6 trilyon dolara, Avrupa merkez bankasının sunduğu para da trilyonlarca euroya ulaştı. Ancak bollaşan bu parayı yönetenler artık yatırım kararlarında daha seçici davranmaya başladılar. Kaynaklarını aktaracakları ülkeler grubundan gelişmekte olan ülkeleri, özellikle Türkiye gibi ekonomik riski yüksek ülkeleri çıkardıklarını görüyoruz. Dünyada hızla çoğalan para gelişmiş ülkeleri güvenli yatırım alanı olarak görüp oralara yönelmeye başladı.

Türkiye bu anlamda diğer ülkelerden daha fazla “negatif ayrışıyor.” Türkiye’den sermaye çıkışı koronavirüs salgınından çok önceleri başlamıştı, salgın ile bu çıkışın hızlandığı görülüyor. Cari işlemler hesabı ekimde 2 milyar 770 milyon dolar fazla verdi. Bunun sonucunda on iki aylık cari işlemler açığı 39 milyar 403 milyon dolara geriledi. Cari işlemler hesabında geçen yılın ekim ayında 3 milyar 837 milyon dolar açık oluşmuştu. Bir taraftan mevcut yabancı yatırımcılar paralarını Türkiye’den çıkarırken, diğer taraftan yeni yatırımcıların gelmiyor olması, yurtiçi yerleşiklerin artan döviz talebi ve yeniden artmaya başlayan cari işlemler açığı, kurlar üzerinde baskının oluşmasına ve TL’nin değer kaybetmesine yol açıyor. Kurların yükselişini sınırlamak için kamu bankaları üzerinden yapılan döviz satışı da devam ediyor. Bütün bu gelişmeler etkisini Merkez Bankası’nın rezervlerinde gösteriyor ve açıklanan rakamlar rezervlerin hızla eridiğini ortaya koyuyor.
Doların seçmen nezdinde algısı yüksek
Siyasi sonuçları en ağır olan gösterge ABD Doları kurudur. Vatandaşlar diğer göstergelere fazla anlam yüklemiyor. Mesela işsizlik yüksek olmasına rağmen eğer işiniz var ise bu veri sizin için bir anlam ifade etmiyor. Ancak dolar öyle değil. Madem doları herkes izliyor, her zaman olduğu gibi, önce yabancıları suçlayarak bunun sorumluluğundan kurtulmaya çalışıyorlar. Oysa yerlilerin mevduat hesaplarının yarısına yakınının döviz hesaplarında olduğu, liraya güvenmedikleri gerçeğini göz ardı ediyorlar.
>>>DÖVİZ TAKİBİ VE AKILLI YATIRIM İÇİN HEMEN ÜCRETSİZ KAYIT OL!!<<<
Hepimiz finans uzmanı olduk!
Döviz ihtiyacını karşılamak için iktidarın arayışa girdiği takas işlemleri bugün aile içi sohbetlere konu oluyor. Konunun uzmanları dışında kimsenin pek ilgilenmediği “swap” gibi kavramların dilimize yerleşmiş olması, aslında vatandaşların döviz konusundaki gelişmeleri ne kadar yakından takip ettiklerinin bir göstergesidir.
Swap çözüm değildir, esas olan kalıcı döviz bulmaktır
Finansal takas anlamına gelen swap belli bir süreliğine varlıkları (burada döviz) değiştirme işidir. Bu sürenin bitiminde de değiştirilen varlıklar iade edilerek işlem sonlandırılır. Görüldüğü gibi swap işlemi üzerinden elde edilecek döviz kalıcı olarak ülkede kalmamakta, swap vadesi gelince iade edilmektedir.
ABD’nin yapmış olduğu swap işlemlerinin yaklaşık yüzde 65’inin vadesi bir haftanın altındadır. Bu da gösteriyor ki swap bir finansman aracı değil, bir nakit akışı yönetim aracıdır. Paranız yok iken geçici bir süreliğine alırsınız, para gelince de ödeyip kapatırsınız. Durum bu olunca swap işlemlerinin Türkiye’nin giderek artmakta olan döviz ihtiyacını kalıcı olarak çözmesinin mümkün olmadığı açıktır.
Uzun zamandır oluşan beklenti swap anlaşmalarının başta ABD olmak üzere Batı ülkeleriyle yapılmasına yönelikti. Ancak şu ana kadar bu ülkelerle bir mesafe kat edildiği duyurulmadı. Swap anlaşmaları kalıcı döviz girişine yol açmayacağı için Türkiye’nin döviz ihtiyacı için bir çözüm değildir. Döviz ya kazanmalıyız ya da yatırım olarak ülkeye çekmeliyiz. Kazanma imkânımız yok çünkü hem ihracat düşüyor hem de turizm bu sene çok düşük olacağı için ciddi döviz girişi sağlamayacak. Yabancı yatırımcı da gelmediği için Türkiye’nin döviz ihtiyacı artarak devam edecektir.
Madem döviz bulamıyoruz biz de döviz harcamayı zorlaştırırız

Ticaret verileri gösterdi ki ithalat hızla artarken ihracat yavaşlıyor. Ekim ayında dış ticaret açığı %263,6 artarak 1 milyar 808 milyon dolara yükseldi. İhracatın ithalatı karşılama oranı 2018 Ekim ayında %96,9 iken, 2019 Ekim ayında %89,6’ya geriledi. İthalatı sınırlandırmak için art arda gümrük vergileri getiriliyor. En son Çarşamba günü üç binin üzerinde malın ithalatına uygulanan vergi oranları artırıldı. Daha önce ağırlıklı olarak tüketici ürünlerine yönelik gümrük vergileri getirilirken şimdi üretimde kullanılan malların ithalatına da vergi getiriliyor.
“Stratejik ve üretim imkânı bulunmayan ürünler hariç, ithalat kolay olmayacak. Birleri bir dönem ülkemizi ithalat cenneti yapmaya çalıştı”
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak
Gümrük vergilerinin artırılması ithalata bir miktar sınırlama getirebilir. Ancak özellikle en son açıklanan vergiler üretimde kullanılan makine ekipman gibi ürünleri de içerdiğinden Türkiye’nin üretim kapasitesi de sınırlanmış olacaktır.
>>>DÖVİZ TAKİBİ VE AKILLI YATIRIM İÇİN HEMEN ÜCRETSİZ KAYIT OL!!<<<